blog

Havanın henüz karanlık olduğu saatleri seçerim dışarı çıkmak için. Bok bok insanları görmek zorunda olmuyorsun. Tahammül edilebilir seviye de işçi ve serseri sınıfı yalnızca etraftadır. Bir de fahişelerim. Onları ekmeğin suyu sevdiği kadar severim. Emekçi güzellikler. Yürüyen acı ve keder. Topuklu ayakkabının sesiyle çıngıraklı yılanın çımgırağı birbirine benzer. İkiside bir tehlikenin habercisidir. İkisi de benden uzak dur, der. İkiside bir acıyla evrimleşmiştir. İkisi de yalnız gezer. İkisi de…

“Bırak beni”! kalın sosis gibi parmakları kadının incecik bileğini koparırcasına tutmuştu. Sadece bir parmağıyla aynı kalınlıkta olan bileği bir hamlede tencereye girmek üzere olan spagetti gibi kırabilirdi. Böyle bir gücü vardı. Böyle hissediliyordu. Kadın, feryat figan elinden kaçmak için çırpınıyordu. Ben kulaklığımda 7. Nesil işkence dinlerken ağır metal müziği bile bastıran bu sese kulak kesildim. Sallana sallana yanlarına doğru yürümeye başladım. Ne olduğunu anlamak istedim. Müdahil olmayı pek düşünmüyorum. Sadece olayı öğrenmek istedim. İçten üstlendiğim tanrı misyonunu yerine getirirken kaderin akışını bozmadan sadece bir rüzgar gibi orada olmak ve olmamak meselesiydi. Sesi kıstım. Gözlerimi ayırmadan oraya doğru baktım. Dudakları okuyordum. Yüz ifadelerine bakıyordum. “Bu işi yapıyorsa buna da katlanacak” kavgaları, algıları, içinde verdiği savaşlar, dışardan verdiği savaşlar, gözlerinde korku, keder…

“Yardım edin”!

“Birader bir dakika bakar mısın”? “

Yoluna bak, seni de sikerim”.

Cep boy bir Kalfa, asla ama asla kolay sinirlenmez. Genelde hayatı duyarsız ve umursamaz yaşamayı tercih ederim. Kavgalara bulaşmaktansa şarap içip meşk etmeyi tercih ederim. Fakat dayanamadığım bir şey vardır. Konuşmayı bilmeyen insanlar…Kulaklığımı çıkarıp kutusuna koydum. Temel anatomi bilgisi ve zeka! Bir herif sizden iriyse onu teke tekte indiremeyeceğinize inanıyorsanız, taşaklarına vurun. Bu duruma onlar yüzünden geldiğimiz için direkt hatasını kabul edecektir. Sağ bacağımı pilatesçi edasıyla geriye çekip ayak ucuyla vurmayı planladığım yere ön dizim vurarak herifi bir şekilde yamulttum. Peşimi bırakmayacağını bildiğim için kazandığım bir kaç dakika ile kızı alıp koşmaya başladım. Yükte ve pahada hafif olan her şey etrafımızda sallanıp peşimizden gelmek zorunda kalıyordu. Kızla bir sokağa girdik. Tenhalardan seçmeler tarzında girdiğimiz sokakta bana teşekkür etti. Adını söyledi. “Rabia”? Ymış.

“Kimdi o?” diye sordum. Nefes nefeseydik hala.

“Patronum. Kızım hasta olduğu için işi erken bitirmek istedim. Yanında olmama ihtiyacı var. Birde ondan çaldığımı düşünüyor” ben sosyalist ve apolitik zevk sefa düşkünü bir zeus çakması olarak bu olaya nasıl girdiğimi anlamlandırmaya çalışıyordum.

“Bu evini yurdunu biliyor mu?” -bu soru sorulacak soru değil. Hikayenin devamında, yazar evet veya hayır cevabına göre iki farklı yol belirlemiştir. Cevap hayırsa, yollar ayrılır “Hadi evine” denir, cebe bir kaç kuruş o dönemin enflasyonundan habersiz bir para konur ve uğurlanır. Ama cevap “Evet”se ki genelde evet olur. Hikaye burada başlar. Süper kahraman yabancı ile mağdur halk edebiaşkı. Sikiyim böyle bir hikaye değil bu olmamalı da. –

“Evet” dedi, Rabia.

“İyi anana babana git. Gece gece güzel bir aksiyon yaşadık. Sana Yıldızlı uykular. Ben gidiyorum” dedim. Hikayenin sonunda sikilecek karakter ben olacağıma adım gibi eminim. Çünkü şuan egom hayvan gibi yüksek, erkeksi, nefesimden bile taşak kokusu geliyor. Dünyayı osuruğumla tersine döndürürken ağzımda sadece kürdan olur.

“Hadi uğurlar olsun” kafamı çıkardım. Sokağın başına ve sonuna bakyım. Gelen giden yoktu. Temizdi.

“Önce ben gidiyorum. Sonra sen çık.” dedim. Bastım çıktım, saklandığımız yerden. Ellerimi cebime soktum. Ceketimi çıkarıp koluma taktım. Beyoğlu’da sallana sallana yürümeye başladım. Biraz geçince rahatladım ve kulaklığımı tekrar taktım. Sesi kökledim. -Lambaya Püf De-

-Künt cisim yaralanması, diye bir şey duydunuz mu? Ben yaşadım. Beynimin ortasından saplanan zehir gibi acı belden aşağısını tutmaz hale getirdi. Yığıldım-

“Seni sikerim, demedim mi lan sana” son duyduğum ses böyle bir şey olmamalıydı.

“…”

Kalfa’yı da böyle siktiler işte. Elinde sopa olmayabilirdi ama sopa gibi bir şeydi…

Tags:

No responses yet

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir